12 Mart 2013 Salı

Evliliğin 4 Virajı



       İnsanın büyük ümitlerle ve heyecanlarla başladığı evliliğinde tüm hayallerini bir bavula sığdırıp elveda diyebilmesi ne kadar kolaydır sizce? Neden bu hayallerden vazgeçer insan. Pekiyi  nedir evliliği bu boyuta getiren , bu çıkmaza sokan şeyler? 
Hadi gelin evlilik terapistlerin bu konudaki tespitlerine bir bakalım...


         Evlilik terapistlerine göre eşleri mutluluğa götüren yolun üzerinde dört tehlikeli viraj var. Birinci ve keskin viraj balayının sonunda, ikincisi, üçüncü yılın sonunda. Tekdüze geçen yedi yılın bitiminde ise üçüncü büyük viraj var. Son viraj evliliğin ileri döneminde, 15′inci yılda karşımıza çıkıyor. Terapistlere göre 6 çiftten biri, bu virajlardan birini geçemiyor ve ipler kopuyor


RÜYANIN SONU

Hazin bir durum. Tehlikeli bir viraj. Boşanmaların yüzde otuzu, birinci yıl sonunda meydana geliyor. Birinci yıl sırasında ve sonunda meydana gelen boşanmaları “rüyanın sonu” diye nitelendiren terapistler bakın bu virajla ilgili neler diyor;“Bu viraj evlilikteki samimiyet, sözlülük ve nişanlılıkta görülmeyen büyük foyaları meydana vurur. Gerek kadın, gerekse erkek, hayatına yabancı birinin artık her şeyiyle girmiş olduğunu fark eder. Bu durumdan ekseriyetle kadınlar şikayetçi olur. Bir zamanlar kendisine çiçek, böcek hediye eden beyaz atlı gencin yerini şimdi, sabahları evin tek banyosunu tekeline alan ve diş macunu tüplerinin ortasından sıkmak gibi kötü huyları olan bir adam almıştır.”




ZAMANLA DÜZELİR Mİ?



Boşanmaların yüzde yirmisi üçüncü yıla rastlıyor ne yazık ki. Yolları bu dönemeçte ayrılanları, boşanmalarını geciktirmiş çiftler oluşturuyor. “Esasında bunların, evliliklerinin birinci yılında ayrılmaları gerekirdi” diyen evlilik terapistleri “Bekleyelim belki zamanla düzelir” düşüncesinin, bu ge-cikmeye neden olduğunu vurguluyor. Üçüncü yılın sonunda hakim karşısına çıkmış eşlerin çoğu, boşanma konusunda anlaşıyor.



HAYALLERİMİ YIKTIN



Ne acı! Hayallerimiz yedinci yılda ortadan ikiye bölünüyor, temel de sağlam değilse yıkılıp gidiveriyor. Yedinci yılda boşanma oranı yüzde 15′lere çıkıyor. Konunun uzmanları şöyle tanımlıyor bu virajı “Bu yedi yıl, büyük hayal kırıklıkları devresidir. Kadın eski, ufak tefek dertlerine gülebilmektedir.Çünkü şu anda karşılaştığı dertler onlardan çok büyük, gerçek dertlerdir. Şimdi, kocasının ilk zamanlar diş macununu ortasından sıkması onu daha az ilgilendirmektedir. Kadınlar için yedinci yıl boşanmalarının genel sebebi sosyal ve ekonomik meselelerdir. Erkekler için de, yedinci yıl boşanmalarının sebepleri daha fazla bencilliktendir.”


SONUNCUSU VE EN TEHLİKELİSİ

Evet. 15′inci yıla geldik. Bu kadar zaman doğru-dürüst geçindikten sonra 15′inci yılda birden beliren bu son tehlike, en korkutucu olanı. Çünkü bu defa erkek cephesinden nedenlerin en müthişi olan ihtiras giriyor devreye. Erkeğin andropozu da gündemdeyse, evliliğinden sıkılmış, karşısına da ona heyecan katan biri çıkmışsa durum fena anlamına geliyor.Bu dördüncü dönemecin tehlikesini atlatan çiftler için evlilik hayatı artık başka bir tehlike göstermiyor. Ortalık süt liman, yaşlılık günleri bekleniyor! Tabii istisnalar hariç.

         Biz, evliliğimizde 3. yılı tamamlamış ve ikinci virajı dönmüş bulunmaktayız. 7. ve 15. senedeki virajları da alt edeceğimizi düşünüyorum :)  Herkese mutlu bir evlilik yaşamı diliyorum...




11 Mart 2013 Pazartesi

Çay Tiryakilerine Kötü Haber

         

                   Uzmanlar çay ile ilgili 40 yıllık geleneği bozacak açıklama yaptı.

            Uzmanlar, demir eksikliğine karşı yemekten en az 45 dakika sonra çay, kahve ve süt tüketilmesini öneriyor. 
Yemeklerden hemen sonra içilen çay, kahve ve süt demir eksikliğine neden olabiliyor. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Şafak Şahin, çay ve kahve tüketimi içinde bulunan maddelerden dolayı demirle bileşik oluşturarak demir emilimini azaltabildiğini söyledi. 
Gebeler ve doğurgan çağdaki kadın ve adet gören kadınlarda demir eksikliği fazla olduğunu ifade eden Şahin, "Diğer bir risk grubu da gelişim çağındaki çocuklar ve bebeklerdir. Onların gelişimi için demir daha fazla gerekmektedir. 

             Biz beslenme alışkanlıklarımızla bu emilmeyi arttırabilir ya da azaltabiliriz. Özellikle çay ve kahve tüketimi içinde bulunan maddelerden dolayı demirle bileşik oluşturarak demir emilimini azaltabilir. Çay tüketimini önermiyoruz. Eğer tüketilecekse de yemeklerden 45 dakika sonra açık olarak ve limonla az miktarda tüketilebilir. Süt ve süt ürünlerini de yemeklerden 45 dakika sonra tüketmelerini önermekteyiz. Çünkü süt demir emilimini azaltan bir faktördür" dedi. 
Kansızlığın ilk belirtisinin halsizlik ve çabuk yorulma olduğunu ifade eden Şahin, "Daha sonra baş ağrısı baş dönmesi gibi belirtiler görülebilir. Ayrıca hemoglobin dediğimiz oksijeni kanda taşıyan eleman azaldığı için kalp bunu tolere etmek için daha fazla çalışır ve kalp de büyüme ve hatta kalp yetmezliği gibi belirtiler olabilir" diye konuştu. 

              Şahin, demir emilimini artırmak için C vitamininden zengin gıdaları beslenirken alınmasının önemli olduğunu ifade ederek konuşmasına şöyle devam etti: "Örnek vermek gerekirse kahvaltı yaparken çay yerine portakal suyuyla yapmak veya etten zengin gıdalarla beraber C vitamini içeren salatalarla birlikte tüketmek demir emilimini artıracaktır''.

www.sondakika.com dan Alıntıdır.

10 Mart 2013 Pazar

Kadınlar Uzaydan Gelmedi Ki


                            Kadınlar Ne İster? Bir çok kez gördüğümüz, duyduğumuz bir soru cümlesidir aslında. Ama cevabının henüz bulunamadığı da bir gerçektir.  Biz kadınlar gerçekten anlaşılması zor yaratıklar mıyız?  Hatta iki kadın bile birbirini anlayamaz mı bazen? Eğer öyleyse erkekler bizi nasıl anlasın? 30 yıllık evli çiftlere bile sorsak erkek hala eşini çözememiştir. Pekiyi nedir bu çözülemeyen,  bilinmezliklerle dolu sorular?  Nedir bu kadınların derdi?
 

             Kadınlar bir kere yapı olarak narin, kırılgan, takdir görmek isteyen, birçok duyguyu aynı anda bünyesinde barındıran, gülerken aynı anda ağlayan,  3. Dünya Savaşı bile çıksa evlilik yıldönümü unutulmasın isteyen… , yazmaya kalksak uzar gider.  Ama şu bir gerçektir ki kadınlar kendilerinde olmayanı ister her zaman. Eğer kırmızı bir ayakkabı almışsa mavisini, saçı kıvırcıksa düzünü, kilo aldıysa zayıflamayı, eşi yada sevgilisi çok ilgi gösteriyorsa ‘bunalttı iyice’ , ilgi göstermese ‘bu ne ilgisizlik yaaa’,  gözleri kahverengi ise neden mavi değil gibi bir çok istek.   Bundan da anladığımız şudur ki kadınlar kendilerinde olmayanı,  bazen imkansız olanı, başkasında güzel göründüğü için, kendisine yakışmadığını düşünse bile o elbiseyi ister.
 


              Erkeklerin gözünden bakıldığında asla memnun edilemez olarak görünen kadınlar,  aslında ufacık şeylerle de mutlu olabilirler.  Sadece yılda birkaç özel günde hatırlanarak, en azından tek bir gül ile bile olsa eve gelen eş, biraz anlayış, önemsenmek, sevmek, sevilmek, sevilmek, sevilmek. Huysuzluk yaptığımızı iddia ederler, elinin hamuruyla erkek işine karışma derler. Halbuki erkeği yener fendimiz , gökyüzünde düğün var deseler merdiven dikecek kadar da eğlenceliyiz.
 

              
                 Kadınlardan çok fazla şikayet eden erkekler de aslında bilirler ki kadınlar olmadan bu dünya dönmez. Çünkü kadınlar yaşanılası yerler yaratırlar. Bulundukları yeri güzelleştirirler. Özene bezene temizleyip mis gibi yaptığı evin salonundaki vazoda bir demet çiçek istemişler çok mu yani?  Dokuz ay boyunca evladını taşıyan eşine, bebeğini kucağına ilk aldığında ‘dünyanın en güzel annesi sen olmalısın’ demek bu kadar zor mudur? Yani şunu demek istiyorum ki biz kadınlar da insanız.  Çözülmesi mümkün olmayan bulmaca muamelesi yapmayın bizlere.  Bana sorarsınız ‘Kadınlar Ne İster’ sorusunun yerine ‘Erkekler Ne Yapmaz’ sorusunu sormalıyız. Kadınların bunca isteklerine karşın erkekler üzerlerine düşeni yapıyor mu sizce? Kadınlar fikirlerine önem verilsin isterken,  onu yok sayan bir erkek,  o kırmızı ayakkabının mavisini bulup, alıp, o kadına getirmek zorundadır.  İşleri birazda bu kadar çıkmaza sokan erkekler olmasın. Siz, kadınları görmezden geldikçe, kadınların da istekleri git gide garipleşerek çoğalacaktır.  Hadi benden size bir tüyo;  biz kadınlar değer gördükçe anlaşılır olur, uysallaşırız. Artık gerisi size kalmış.

 





6 Mart 2013 Çarşamba

Kız Annesi Olmak


                 
   
                  Kız çocuğu sahibi olan bir anne olarak sizlere nasıl bir duygu olduğunu anlatmaya çalışacağım. Erkek çocuğum olmadığı için nasıl bir tecrübedir hakkında hiçbir bilgim yok. O yüzden sadece kız anneleri neler yaşar onlara değineceğim.
                  Allah biliyor ya hep bir kızım olsun istemiştim. Elbetteki hep önce sağlıklı olsun dedik. Ama içimden de inşallah kız olur diyordum. İsmi bile hazırdı. Hem de yıllar yılar öncesinden. Evcilik oynarken bile bebeklerime isim olarak koyardım Ece ‘yi. Beni tanıyanlar bilir hep Ece diye bir kızım  olmasını istediğimi. Hatta Ece doğunca birçok kişiden ‘ Meşhur Ece’miz geldi sonunda’ gibi sözler duydum.
Evet işte o çok sahip olmak istediğim kızım kucağımdaydı. O anı hayatımda yaşadığım ve yaşayacağım hiçbir şeye değişmem. Bütün annelerde muhakkak böyle hissetmiştir.






Kız çocuğu herkesinde tahmin edebileceği gibi cicili bicili şeylerin sürekli etrafta olması demektir birazda. Kıyafetlerinden tutun, oyuncaklarına kadar hep bir süs püs söz konusudur. Hele de benim gibi bir anneyseniz bu biraz daha abartı olabiliyor. Kabarık etekler, fırfırlı elbiseler,  envai çeşit toka ve saç bantları… Konuşan bebek, şarkı söyleyen bebek, altına tuvaletini yapan bebek, dans eden bebek…. Ne kadar alırsan al şu bebeklere hep daha farklı bir özellik ekliyorlar. Eee tabi bizim kızlarda buna dayanamıyorlar. Erkeklerde de bu istek arabada böyledir tahminimce.





Kızlar daha narin daha sakin olur derler. Benim kızımda ( maşallah diyeyim ki nazar değmesin ) çok sakin bir bebeklik geçirdi diyebilirim.  Ama şu sıralar biraz asabi olduk.  2,5 yaşında olduğu için 2 yaş sendromundan kaynaklandığını düşünüyorum. İstediği olsun istiyor hep. Ve olmadığında da çığlıklar art arda geliyor. Ama laftan da anlıyor Allahtan. Bir süre sonra ikna olabiliyor. 




Kızlar annesini taklit etmeyi çok sever. Makyaj yaparken öyle bir izliyor ki beni neyi nasıl yaptığıma iyice bakıyor ki o da aynısını yapsın.  Bir keresinde dudak parlatıcımı göz kapaklarına sürmüştü. Ben onu yakaladığımda da beni gördüğü gibi fırlatıp atmıştı elinden heyecandan. Öyle komik görünüyordu ki kızmak mümkün değil. Ne yaptın böyle sen dediğim de ‘makyaş yaptım annecim’ demişti.  Burada da belirtmek istediğim bir şey var, küçük çocuklarına sırf istiyorlar diye makyaj yapan annelere çok kızıyorum.  Benim kızımda hep oje sürmek , ruj sürmek stiyor ama hiç denemedim bile. Bence her şey zamanında güzel, lütfen beklemesini öğretelim çocuklarımıza.
Kız çocuklarının takı merakıda çok fazladır. Kolyelerimi beşer onar boynuna taktığını sanırım söylememe gerek yok. Hatta kız çocukları için her şey takı olabiliyor. Mesela bizde tespihler kolye görevi görüyor Ece için.


Veee her kız çocuğu gibi bizimkisi de tam bir baba aşığı. Akşamları evde babasının üstünden inmiyor. Oyunları hep babayla oynamak , onunla uyumak istiyor. Babası da bu durumdan oldukça memnun. Hatta eşim fanatik bir Fenerbahçeli olduğundan,  kızımında doğum tarihi Fenerbahçeliler gününe denk geldiğinden  kızım elbetteki Fenerbahçe aşığı olarak büyüyor. Maç izlerken sürekli babacım ne olur  maça gidelim diyen de bir çocuk Ece. Yani aslında erkek çocuğumuz yok ama Ece bize her şeyi yaşatıyor J  Tabi bazen babasına gösterdiği ilgiyi kıskanabileceğimi de düşünebiliyor.’ Seni de çok seviyorum annecim’ deyip ’ biz babayla uyuyalım sen burada yat ama tamam mı’ diyor. Yani hem benim gönlümü alıyor hem de babayı kayırıyor.



İşte böyle.. kız çocuk sahibi olmak gerçekten bence çok güzel bir duygu. Allah’ım onları hep korusun. Umarım Allah tüm çocuk sahibi olmak isteyenlere nasip eder.

Kadın Olmak Ne Zor İş Arkadaş

                  Ülkemizde kadın olmak kadar zor bir şey yok sanırım. Kadın olmak sürekli iyi veya kötü gözlerin üzerinizde olması d...